Sunday, December 9, 2012

Marseille. Unité d'Habitation



Le corbusier'in Mimarlık fakültelerinde mimarlık tarihi derslerinde okutulan en ünlü yapıtlarından biri Unité d'Habitation veya Türkçe adıyla Konut Birimi. Rasyonalizmin Avrupadaki en önemli kalıntılarından biri olarak yaşamakta. Biçimi duruşu ile her ne kadar Konstrüktivist olsa da bir Doğu Avrupa ülkesi ya da Sovyet bölgesinde değil batı Avrupada Fransanın Akdeniz kıyılarında, Marsilya kentinde yer alan bir yapı. Coğrafya olarak yanlış bir bölgede bulunduğunu bölge halkının yapı için kullandığı; Deliler evi, Çılgın ev ya da aptal kafesi gibi nitelendirmelerden anlayabiliriz. Oysaki daha önceki dönemlerde Sovyetlerde inşa edilen benzerlerine göre oldukça keyifli ve renkli bir yapı olarak görülüyor. Ancak ne denilebilir brüt betondan yapılı lineer ve ağır duruşu olan bu yapıyı "sıcak iklim Fransızlarının" hoş karşılamamasına şaşırmamak lazım.



Le Corbusier Unité d'Habitation



Her ne kadar bölge halkı hoş karşılamamış olsa da mimarlar 1952 yılında tamamlanmasının ardından konut biriminin diğer birimlerini inşa etmeye devam etmişler. Marsilya kentinin genel görünüşüne bakıldığında Le Corbusier'in emellerinin bir anlamda gerçekleşmiş olduğunu görebiliyoruz.



Notre Dame de la Garde Manastırından çekilmiş modern Marsilya Fotoğrafı


1952 de yapılmasının ardından başlayan brütalizm akımının en büyük ilham kaynağı olan bu yapının da bir ilham kaynağı vardı tabiki. Ve o da tahmin edebileceğiniz gibi konstrüktivizm akımıydı. Bilindiği gibi Corbusier 1928 yılında yeni mimarlığın ve şehirciliğin ancak yeni bir yönetim anlayışı çerçevesinde gerçekleştirilebileceğini savunmuş ve Sovyetler birliğinin başkenti Moskovaya gitmişti. Burada mimarlık ve şehircilik adına önemli çalışmaları bulunan Corbusier Soyuz Center (Tsentrosoyuz) projesini de hayata geçirmeyi başarmıştır. Le corbusier etkisiyle Sovyetler birliğinde o dönemde yapılmış olan Komünel konut yapısı narkomfin konutu ise Unité d'Habitation'un asıl esin kaynağı olarak görülüyor. Moisei Ginzburg tarafından tasarlanmış olan bu konut Corbusier den etkilenilerek inşa edilmiş ve daha sonrada Corbusier için esin kaynağı olmuştur.



Le corbusier'in Moskova'daki tek eseri Soyuz Center (Tsentrosoyuz) 1930 lar











Narkomfin Konutu Ginzburg tarafından yapılmıştır. 1932 Rusya







Gelelim Marsilya konutu ziyaretine. Oldukça kısıtlı bir zamanda yaptığım Marsilya ziyaretine sıkıştırmayı başardığım için oldukça mutluyum. Kent merkezindeki Vieux-Port metro istasyonundan hareketle Rond - Point du Prado istasyonuna yaptığımız kısa bir yolculuğun ardından Marsilyadaki görece yeni yapıların bulunduğu ve trafiğin hızlıca aktığı geniş ancak ağaçlarla süslü bir caddede bir süre yürüdükten sonra karşımıza renkli balkonlarıya çıkıveriyor Unité d'Habitation. Geniş bir bahçesi ve bahçesinde bulunan dev ağaçlar sebebiyle ilk olarak yalnızca ağaçlar üzerinde yükselen renkli balkonları farkediyoruz. Yanına yaklaşınca ise brütalliğiyle bizi eziyor. cepheleri doğu batı yönüne açılacak şekilde düzenlenmiş kuzey ve güneyindeki dar cepheler ise hiç bir açıklık bırakılmaksızın brüt beton ile kaplı.













Dev yapı yerden enkesitleri oldukça geniş olan ayaklarla havaya kaldırılmış binanın aksine ayaklar biraz daha az rasyonalist. Kuzey cephesinde belirli bir kota kadar çıkan brüt betondan yapılmış merdiven ise en çabuk dikkat çeken ayrıntılardan.






binanın zeminden kopuk duruşu ve brütal merdiven











binanın kuzey cephesini süsleyen brütal merdiven ve ayaklar.









Yapının altı motosiklet parkı olarak kullanılıyor. Tonlarca ağırlığın altına girmek biraz ürpertici de olsa yerden kaldırılmış yapının altında motosikletlerin arasında gezinmek keyifli. Weissenhof deneyiminin ardından ikinci Le Corbusier deneyimini yaşamanın heyecanını hissederek binanın girişine doğru yöneliyorum. Binanın giriş kapısının hemen yanında Le Corbusier'in yapıya bıraktığı izi görüyoruz. Brüt beton içinde bırakılmış elini havaya kaldırmış stilize insan profilleri... Bina anladığım kadarıyla ufak tefek değişikliklere uğramış olsa da mümkün olduğunca orijinali muhafaza edilerek korunmuş bugün ise hala kullanımda. zemin katta binanın kullanıcılarına ait bilgiler veriliyor buradan hemen bir kaç mimarlık ofisinin burada yer kaptığını görebiliyoruz. Tahmin edilebileceği gibi çok sayıda da mimar ve tasarımcı yapının sakinleri arasında. Gelmekte geciktiğimiz için binanın içinde serbestçe gezinme şansımız olmuyor nitekim yapının içinde gezmek saat 6 da sona eriyor. Ancak binanın orta katında Corbusier'rin ortak kullanım alanı olarak tasarladığı kat ve bir normal konut katı otel olarak günümüzde hizmet verdiği içinbu kata çıkmamıza izin var. Üst katlara çıktığımızda görüyoruz ki yapının içi de dışı gibi. Brüt beton içeride de brüt olarak kalmış ve dışarıdaki renkli balkonların yerini içeride aynı renklerde duvarlar ve kapılar alıyor. doğramalarda ise ahşap kullanılmış. koridorlarda iç bitiriş malzemesi olarak taş karıştırılmış beton plakalar kullanılmış ortak kullanım bölgelerinde koridorlar cepheye alınmış ve iç kısımlara bugün ofis olarak kullanılan hacimler yerleştirilmiş. Bu bölümde koridor iki kat boyunca devam ediyor. Binanın iç hacmi gerçekten çok zengin. Le Corbusier'in başarısının yapı içinde oluşturduğu bu kurgulardan geldiğini düşünüyorum. İki kat boyunca devam eden koridorun önünde dış cephede düşey sıralı brüt beton elemanlar bulunuyor. Doğu batı yönünde cepheleri açılan yapıda güneş kontrolünü sağlamak için bunlar yapılmış olsa gerek.



konut katına ait bir koridordan görüntü.






iki kat boyunca cephenin ardında devam eden koridor ve iç birimler.




Yapının üst katlarına çıkıp gezmek ve terastaki brüt beton formlara da göz atmak istesem de iyice bastıran karanlık sebebiyle Unité d'Habitation'dan ayrılıyorum. Bir sonraki Le Corbusier deneyimimin Moskova'daki Tsentrosoyuz olmasını dileyerek şehir merkezine dönüyorum. Aklınızda bulunsun Marsilyaya giden her mimar üşenmemeli buraya bir uğramalı diyorum. hatta biraz daha erken bir saatte giderseniz eminim benden daha doyurucu bir gezi yaparsınız.











stilize insan profilleri önünde ben.



Monday, August 13, 2012

ermonom'dan ödüllü konstrüktivist proje!


Ve konstrüktivizm kazanır!. 1. asla olamaz ama bişeyler kazanır... Ya finale kalır ya da mansiyon alır.... yine öyle oldu...

Ytong gaz beton firmasının düzenlediği 2012 yapı fuarı ytong standı tasarım yarışmasına aniden katılma kararı aldım. Amaç elbette kazanmaktı ama kazanmaktan da öte bir sebep vardı ki o da iş yaşamına başladığımdan bu yana bir türlü kendi çizgimi yansıtan bir proje üzerinde çalışabilme fırsatı bulamamış olmamdı sanırım. proje  konusu kolay...: bir stant... İş yerimde üzerinde çalıştığım binlerce metrekarelik AVM projelerinin yanında bir "shop" kadar bile yer kaplamayan bir mekan...  Ama konstrüktivizmin doruklarında dolaşabilmek içinde biçilmez bir kaftan! Uzun bir tasarım biçimi arayışı sonunda ulaşabildiğim nokta sıfır olunca özüme geri dönmeye karar verdim. 1917 de sovyetlerde yaşayan genç ve hevesli çağdaş mimar tavrımı takındım ve eskiz yapmaya başladım. gerisi zaten oldukça kolay oldu yukarıda gördüğünüz perspektif beynimde beliren ilk konstrüktivist imajdı. İyi bir tasarım yöntemi olduğunu iddia etmiyorum ama tasarım yönteminde bu imaja ulaşmak için pek çok tasarım girdisini kılıfına uydurmak zorunda kaldım.  Neyse ki sonuç tatmin ediciydi. Modelim sonlandığında sketchup'ta dakikalarca hatta saatlerce sıkılmadan etrafında dönüp durdum ve ona baktım... ve şöyle dedim. işte bu tam konstrüktivist oldu!


Thursday, January 5, 2012

WARSZAWA

Varşova ya da Polonya dilinde ya da "Polska" Warszawa. Warszawa yazmak daha doğru gibi geliyor (türkçe okunuşu Varşıava gibi) Varşova'dan bahsetmeden önce neden Varşova? sorusunu açıklamak gerekir sanırım. Aslında Varşova'yı ziyaret etme fikri bir yıl önceki arkitera seyahat bursu başvurusundan beridir kafamda yer etmekteydi. Hatta öncesinde de Erasmus için yurtdışında bulunduğum sürede Varşova'yı içeren pek çok gezi planı yapmış sonra farklı rotaları tercih etmek durumunda kalmıştım. Kısmet bu yazsonunaymış! Evet farkındayım kış sonuna neredeyse geldik yazıyı yazmak konusunda geciktim çünkü ben iyi bir blogger sayılmam. Ancak ermonom'da mutlaka yer alması gereken postlardan biri olduğunu düşündüğüm için geç de olsa Warszawa adlı bu postu yazıyorum.

Öncelikle belirtmek gerekirse gezi aslında tamamen Varşova'yı kapsayan bir gezi değildi. öncesinde istanbul'dan uygun fiyatlı bir pegasus biletiyle Danimarka'nın başkenti Kopenhag'a gittik. Kopenhag oldukça karzimatik bir iskandinav başkenti "New Architecture" konusunda dünyanın en zengin kentlerinden biri. Özellikle de kentin biraz dışında kalan bisikletle gidip ziyaret ettiğimiz ve bizim gibi "new architecture" meraklısı genç mimar ve mimarlık öğrencilerinin ziyaret ettiği Orestad yerleşimi gerçekten fantastikti. Genç mimarların hayranlıkla yenilikçi yapılarını takip ettiği BIG ofisinin de çok sayıda yapısı bu yerleşkede adeta 1/1 ölçekte harızlanmış bir yeni mimarlık sergisi gibi sunulmuş durumda.

Kopenhag Orestad yerleşkesinde BIG ofisinin tasarladığı konut yapılarından biri.

Kopenhag ile ilgili bahsedilecek daha pek çok şey var tabi orada geçirdiğimiz 3 gün oldukça keyifli ve farklı geçti. ancak bunlara çok girmeden Varşova'ya bir adım daha yaklaşmak istiyorum. Evet! Varşova'ya bir adım daha var o da uçağımızın kalkacağı İsveç'te kalan Malmö kenti. Kopenhag'dan yaklaşık 30 dk'lık yapacağınız bir otobüs yolculuğu sonrasında Danimarka ve İsveç arasında kalan baltık denizinin üzerinden geçen ve iki ülkeyi birbirine bağlayan Oresund Köprüsünü geçerek ulaştığınız bu kent de küçük ama şirin bir kent. İsveç'in en güney bölgesinde kalan bu kent son yıllarda globalleşen dünyada kendine bir yer edinmek konusunda oldukça kararlı gibi gözüktü gözüme. Nitekim kentin her yeri şantiyeler ve en yeni tarzda üretilmiş projelerle doluydu. Adeta Simcity'de oynanarak yapılır gibi yolları ve altyapısı hazırlanmış boş büyük arsalarda yeni projelerin yapımına başlanmıştı. Yıllar sonra bu kent büyük bir metropol olursa şaşmayın tesadüfi bir şekilde yarım günümüzü de bu gezide Malmö'ye ayırdığımız için memnun kaldık. Aklımızda da en çok İspanyol Mimar Calatrava'nın tasarımı olan ve artık kentin simgesi olma rolünü üstlenmiş Turning Torso yani "dönen kule" kaldı.   Bu arada Turning Torso sandığımızın aksine bir ofis gökdeleni değil bir konut gökdeleniymiş ve Moskova'daki zafer sarayından sonra Avrupa'nın en yüksek 2. konut yapısı olma özelliğini taşıyormuş belirtelim.

Turning Torso (rüzgarın çıkardığı uğultu bu fotoğrafa baktıkça kulaklarımda çınlıyor)
Turning torso Kulesinin dibinden uç noktasına kadar çekip panaromik olarak birleştirğim fotoğraflar

Gelelim Varşova yolculuğuna Wizz air'den aldığımız Avrupanın en "hesaplı" biletleriyle Malmö'deki sturup havaalanından gündüz saatlerinde havalandık. Hava oldukça rüzgarlıydı. uçmadan önce Kopenhag'dan aldığımız Carlsberglerimizi içmemiz iyi oldu sanırım. Varşova'ya düşündüğümden daha kısa sürede inmemizi sağladı :)
sturup havaalanında.




Ve sonunda Varşovada'yız. Varşova Doğu berlin, Bratislava ve Prag'ın ardından ziyaret ettiğim 4. doğu bloku başkenti. Prag'ın tarihi havası Doğu Berlin'in soğuk konut blokları kadar Bratislava'nın da şirinliğini içeriyor. Aslında Varşova'yı çok daha Komünist Rejimin etkisi altında kalmış Sovyet imajını taşıyan bir kent olarak hayal etmiştim. Gördüğüm ise daha çok bir orta Avrupa başkenti imajıydı. hareketli caddeler, renkli reklam panoları gecenin ışıltısı bizi Varşova'da karşıladı. Derken sovyet dönemin kente bıraktığı en önemli anıt ile karşılaşıverdik. Varşova kültür sarayı.

varşova kültür sarayı
Dönemin Sovyet Lideri Stalin tarafından yaptırılmış olan bu yapı Varşova'nın en yüksek binası. Moskova'daki Sovyet döneminde yapılmış sarayların bir benzeri. Oldukça süslü gösterişli ve tamamen kente rejimin damgasını vurmak üzere inşa edilmiş gibi. Kenti gezmeye başladığımız zaman ise 2. dünya savaşında yaşanan nazi almanyasının işgalinin travması bugün dahi sürüyor denilebilir. Kentin pek çok yerinde işgali hatırlatan anıtlar heykeller kalıntılar duvar yazıları, grafitiler yer alıyor. 

2. dünya savaşını hatırlatan anıtlardan biri

Kentin tarihi merkezi 2. dünya savaşındaki bombardımanlarda neredeyse tamamen yıkılmış ancak daha sonra kent halkı ve yöneticiler tarafından eskiye birebir uygun olacak şekilde yeniden inşa edilmiş. Tüm bunlar göze alındığında aslında kent merkezine 2.dünya savaşı öncesinden beri "yeni" pek bir şey inşa edilmemiş.  ancak kent merkezinden uzaklaştığınız zaman sovyet döneminin soğuk ve gizemli etkisini yakalamanız zor değil.

tarihi kent merkezi

Tarihi merkez dışında hemen her yer 2. dünya savaşı sonrası egemen olan sovyet rejim sürecinde inşa edildiği için dönemin sovyetler birliği mimari tarzını her yerde görmek mümkün. Ancak bu düşündüğümüz gibi konstrüktivist etkiye falan sahip değil. tamamen gösteriş meraklısı bir hale bürünen sovyet yapıları bunlar. bir o kadar soğuk ve durağan. ne yalan söyleyeyim karizmatik bir etkisi olduğunu düşünürdüm bu yapıların ki öyleler de... ancak sürekli aynı dil ve karakterle yapılaşmış bir şehrin içinde kilometrelerce yürüdüğünüzde insan ölçeğinden tamamen sapmış geniş caddeler ve etraflarındaki yapılar size bir şeylerin dikte edildiğini hissettirmiyor değil. Ancak bu deneyimi yaşamak güzel tabiki.


Varşova'daki kent imajını keşfetmek için yapılması gereken en önemli şey tabiki kültür sarayının tepesinden kente bir bakış atmaktı. Biz de aynen öyle yaptık. Kültür sarayının hemen arkasında bugün varşovanın yeni yüzünü yansıtan günümüz mimari değerleriyle inşa edilmiş ve edilmekte olan yapılar gözümüze çarpıyor. Kültür sarayı bu yüksek yapılar için bir sınır çizgisi niteliğini taşıyor olmalı nitekim tarihi kent merkezi ile arasında inşa edilmekte olan herhangi başka yüksek yapı bulunmamakta. aynı zamanda yükseklik sınırlamasını da içinde bulunduğumuz bu yüksek yapı getiriyor olmalı diye düşündük. Binanın en üst katından kente baktığımızda ise görünen; uçsuz bucaksız bir düzlük üzerinde yükselmiş bir sovyet kenti. kent merkezinden daha uzaklara bakındığımızda sovyet döneminin tipik rasyonalist sovyet konutlarının oldukça yaygın olduğunu farkediyoruz. ancak kent içindeki yaygın yeşil alanlar ve tek tük ayakta kalmış veya aslına uygun yeniden yapılmış tarihi yapılar kentin imajını tamamen bir soğuk doğu bloku kenti olmaktan korumuş denilebilir. sık tekrarlı cepheler rasyonalite birbirinin peşi sıra düzenli yerleştirilmiş dikdörtgenler prizması yapılar hepsi doğu avrupadaki mimarinin batıdakinden farklı olduğunu kanıtlar nitelikte.  Kültür sarayının tepesinden çekip hazırladığım panaromik görüntülere baktığınızda bunu daha iyi anlayacaksınız.









Kent içinde ise tatlı ayrıntılara sıklıkla rastlamak mümkün. bina cephelerinde yapılmış duvar resimleri ise bir hayli ilginç aşağıda bunlardan yalnızca birini paylaştım. Varşova'da yaşamış önemli kimselerin resmedildiği bir duvar resmi. Mavi antika araç ise kent içinde karşınıza çıkan tatlı antika sürprizlerden bir diğeri.



Son olarak kültür sarayının üzerinde çektiğim fotoğraflardan oluşturduğum 360 derecelik panaromik Varşova görüntüsünü paylaşmak istedim. benim için oldukça etkili bir kent deneyimi oldu. Varşovayı görmeyi hissetmeyi yaşanan değişimlerin ortaya koyduğu farklılıkları ve bunların bıraktığı kentsel izleri herkesin deneyimlemesini de şiddetle tavsiye ederim.